18 Haziran 2009 Perşembe

Lügat-i Ahkam

Bir türlü çıkaramadığım yüzler var; önlerine perde indirip, sonra indirdiğim perdeyi dahi unutup kendi içimde, kendi içime yabancılaştırdığım, kağıda yarısı silik çıkmış çehreler. Bir türlü çıkaramadığım insanlar var; göçebe değil, yerleşik; düzen bulmuş, düzen kurmuş, oturmuş, dinlenmiş, su içmiş, su vermiş insanlar. Asla unutamadığım şeyler var ve beni her daim yalancı çıkaran, aklımın, zihnimin yakınına düşememiş unuttuklarım! Hayalime gelmiş belki ama aklıma gelemeyen! 

Kaos bir göbek taşı olmuş, ben de yatmışım üstüne keseleniyorum senebesene! Tatlı tatlı yanıyor canım… Bir ritim tutturmuş kese sırtımda, ivmesini sıfıra sabitlemiş ve duraksız. En sevdiğim su dökedursun tepemden kaynar kaynar, ben bırakmışım kendimi şarkılara, sesimin güzelliğine güzellik katan hamam yankılarının beline sarılmışım terennüm ederek. Hamur gibi olmuş vücudum, göbeğim hamur gibi kabarmış ortası delik, pişmeye hazır. Form kazanmış yaşantım, sevdiğime benzemiş hamurumsu ruhumun yeni vücudu yavaş yavaş. 

Gizleyen tek şey sözcükler. Sanki harfler yan yana dizilip baraj kurmuşlar minik vücutlarıyla kabahatlerin, kusurların önüne de saklıyorlar bizden mündemiç gerçekleri. Her biri çelişkili ama ortak paydada, kuşkulu ama korkusuz, suçlu ama cesaret etmiş kurtarmaya bizim kurtaramadığımız yaşanmışlıklarımızı. 

Duyduğumuz yalın hikayelere öykünen hayatlarımızın düşmanı arsız dudaklarımız! Koca bir çete kurmuşlar çekinmeden, en görünen, en ortalık yerimize. Dişler, dudaklar ve dil. Sanki sözleşmişler aykırılığa, yemin etmişler muhalefete, haraçlarını hayatlarımızdan keserek beslenmişler. Biri tutmuş, piri parçalamış, biri geri itip yutmuş. Birlikte hazırlamışlar tuzakları; biri seslileri, biri sessizleri çıkarmış. Biri cazibesini kullanmış ve yakalamışlar kurbanlarını! Biri en önde, biri ortada, biri en arkada durmuş. Biri birmiş, biri iki, biri üç! Bir olmuş, iki olmuş, üç olmuş!

Dün yeni bir lügat buldum şişenin içinde. Bir kağıda yapışmış sözcükler; buruşturulup suya atılmış bir kağıdın üstünde, suyu yutmuş, göbeği şişmiş bir şişenin içinde; yeni, hiç kullanılmamış, şahsıma münhasır, aklıma yatkın bir lügatin içinde elli tane. Tek başlarına anlamlı, tek başlarına cümle ama asla yan yana gelemeyen, getirilemeyen, yazması da, telaffuz etmesi de zor, uzunu çok uzun, kısası çok kısa, ortalamasız, altları illaki çizili sözcükler. Sindirilemeyen, ezberlenemeyen, açıklanamayan, üzülen, üzülmüş, üzen, sihirli, gerçek bir lügat buldum dün. Tensel teması yok başka lügatlerle; dışlanmış hep, göz ardı edilmiş her zaman, hiç sevgilisi olmamış, hatta hiç seveni çıkmamış, istemeye bile gelmemişler bir kez olsun… Hiçbir vücuda uymamış bir organ gibi bulmuş kendine içinde bekleyebileceği bir sıvı, dondurmuş hislerini. Meyusiyet içinde yalanladığı içinmiş tüm lügatleri bu makus talihi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder