18 Haziran 2009 Perşembe

Senin Sevgilin ve Senin Sevgilin

Düşünemediğim gerçeklerin düşleyemediğim hayallerimle uzun eşek oynayışının, altta kalanın canı çıksının, bel patlamalarının, sakat kalışların en güzel şekilde seyreylendiği; üstünde kurtların kuzuları soluksuz kovalamaya devam ettiği, kuzunun kuzuluğuna isyan edişine, kurtun kendisi dışında her şeye öykünüşüne taban olan, korkunun ve adaletsizliğin tavan yaptığı, o en yüksek, en düz, o en serin, o en uçsuz bucaksız yaylalardan bütün her şeyi kayıtsızca, sorgulamadan, düşünmeden, bilmeden, bilemeden izlemeyi bırak artık lütfen! Denize ulaş, deniz seviyesine in, daha yakına gel; gel ki gör suyun içindeki cümle mahlukatın albenili renklerini. Sok kafanı artık suya da gör balıkların derisinde parıldayan pulların cümbüşünü. İnat etme daha fazla da gir şu suya! Göğe değil, suya bak; bak ki gör hayat suda, aldanma kendilerini özgür sanan uçan kanatlılara! Aldanma dağların tepesindeki beyaz karlara, mavi göğün süsü pamuk bulutlara… Hepsinin eninde sonunda düştüğü yerde bekliyorum bak seni!

Deniz olmayan şehirlerde yaşayamayışımın kanıtıymış meğer balıklığım! Gün geçtikçe ışıltısı sönen gözlerim değil, pullarımmış halbu ki… Yıllar yıllar önce balıklığıma verilmiş madalyalar; kim olduğuma değil, ne olduğuma değer biçilmiş! Oysa ben isterdim ki…

Çalınan kalpler, çalınan kapılar, susmayan ziller, susturulamayan hisler, merdivenler ve ayak sesleri üzerlerinde, düşler ve kanlar, spermler bünyelerinde, duyulamayan hıçkırıklar, duyabildiğin nadir ama gerçek anlar, sevdiklerin ve unutamadıkların yan yana, göz ardı ettiklerin ve göz bebeğin üst üste, tek yönlü sevişlerin, çift şerit sevilişlerin, koltuğunun altında karpuzlar eskili yenili, irili ufaklı, sesine ihtiyaç duyanlar ve senin ihtiyacın sessizliğe, dengen ve dengesizliklerin, adalete giden yolda boynu kıldan ince dehlizler, günlüğün ve gününü gösterdiklerin, öldüremediğin hislerinin öldürdüğü ruhlar, kayıp tutunamayanlar ve kalıp tutturamayanlar, acıların ve acıttıkların, topladığın çiçekler ve bir kısmını dalında unuttuğun meyveler, koparmaya kıyamadığımız bağlarımız ve yalnızca sonunu hatırlayabildiğimiz yarım kalan sevdalarımız, öpüşlerin ılık ılık ve duruşların açık seçik ve kayboluşun gözden yavaşca, gözden çıkardıkların ve asla göze alamadıkların, senin sevgilin ve senin sevgilin…

Önce kelimeleri kolay kullanan, sonra cümleleri kolay yutanlardan…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder