18 Haziran 2009 Perşembe

Cin


Belki tek bir gerçek var, belki birden çok. Tek ben varım, her şey benden çok. Düz yaratılanların en düzü, eğri amaçların gün yüzü. Anlam beşiği, uykusuz gecelerin uyku eşiği. Kaşı kıldan, saçı telden, gözü görmez, dili kesilmiş... Teri akmış, canı çıkmış, canı yanmış... Sen koru sönmüş, kaymağı alınmış; yünü değerli, suyu pahalı bakımlı cengaver! 

Bir adam karısını çok sevmiş; sevgisinden başka adamlara satmış! 
Bir adam karısını başka adamlara satabilecek kadar çok sevmiş!

Kılıçların kınına, dişlerin yuvasına, taşların çukura girmediği bir dönemde, suyun su iken temizleyemediği, rüzgarın rüzgarken süpüremediği, celladın cellatken kafaları kesemediği, harflerin harfken yan yana dizilip ele veremediği kusurlar var yuvamızda. Yalnızlıksa bu, hoş gelmiş evimize; eğer ölmüşse fikirler, Allah rahmet eylemiş; çocuklarsa kıran camları, canları sağ olsun evlatlarımın; varsa bilen, gören görmüş, duyan duymuşsa kalemimin ucunun kırıldığını olsun varsın !

Taşsız gecenin soluksuz sabahı buz tutmuş elinin ayasında; ayaz çıkmış kapıda, uçurmuş tertemiz çamaşırları ipten. Bekleyen mukadderatın rengi solmuş güneşte. Dindar kapıcıyı kafir yönetici kovmuş apartmandan. Yüzü suya batmış herkesi cin çarpmış cumadan. Kediler de şaşırmış bu işe; tüyleri ürpermiş hakikatle ve çaresiz kalmışlar; zavallı...

Kirpiksiz canavarlardan dayak yemiş, aç tavuklar tartaklamış saçlarını; buğday buğday etmişler. Biraz yunuslarla yüzmüş; sonra onları da küstürmüş, kafası karışmış bir halde kapımın önünde buldum çocuğu; uykusuzluktan gözleri kapanmış! Hemen aldım içeriye, üstünü başını değiştirdim; bitkindi, bitmiş. Kafasının altına bir yastık koydum uyandırmamaya çalışarak, beklerken uyanmasını. Açamadı gözlerini hemen öyle, sıcak suyla ıslattığım pamuklarla sildim çapaklarını, sivri çenesi avucumun içinde. Perdeler kapalı sakladım yüzünü güneşten; bakmaya doyamadığım, güneşten ve kendimden sakındığım...

Çarpışmış arabalar, kesişmiş doğrular... Yön bulmuş su, yüzdürmüş çerçöpü üstünde, taşımış gelmiş kapıma kadar. Ağlamaklı duvarlar söndürmüşler ateşlerini; ses geçirmez, çıt çıkarmaz, umursamaz olmuşlar. Yedikçe boyaları üzerlerine katbekat, vazgeçmişler direnmekten, manalarından. Duymazdan gelmek, görmeden yaşamak hoşlarına gitmiş ve bırakmışlar bu ebedi şahitliği.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder